Kimya ile başlayan yolculuğum, toprağın bilgeliğiyle kesişti.

Modern dünyanın dayattığı hız, tüketim alışkanlıkları ve doğadan kopuk yaşam biçimleri, yalnızca çevreyi değil, insan sağlığını da derinden etkiliyor. Bağışıklık zayıflığı, kronik enflamasyon, hormonal ve ruhsal dengesizlikler, çevresel toksinler ve gıda kaynaklı hastalıklar artık istisna değil, yeni normal.

Geçmişte yaşadığım sağlık sorunları ve üretim süreçlerine dair edindiğim deneyimler, sistemin yalnızca sonuçlara değil, kökenlere odaklanarak yeniden düşünülmesini gerektiriyordu.

Gerçek iyileşme, yalnızca belirtileri bastıran değil; toprağın, bitkilerin ve zamanın bilgeliğiyle şekillenen köklü bir yaklaşımla mümkündü.

Bu kavrayış beni, binlerce yıldır ilaç, besin, lif ve yapı malzemesi olarak kullanılan; insanın endokanabinoid sistemiyle güçlü bir etkileşim kurabilen kadim bir bitkiye, kenevire yönlendirdi.

Kenevir; iyileştirici potansiyeli, besleyici yapısı, çevresel faydaları ve atıksız üretim döngüsüyle, yalnızca bir içerik değil; sağlığa, çevreye ve sorumlu üretime bütüncül katkı sunan nadir bitkilerden biri. İnsanlık tarihinin en eski tarım bitkilerinden biri olan kenevir, yakın geçmişte yanlış anlaşılmış ve ötekileştirilmiş olsa da modern bilimle yeniden değerlendirildiğinde hem insan bedeni hem de gezegen için çok yönlü bir iyileşme alanı sunabilir.

ODTÜ’de aldığım kimya eğitimiyle başlayan teknik bilgim; hayvancılık, gıda ve şarap sektörlerinde edindiğim üretim tecrübesi; güvenilirliğin ve kalitenin yalnızca son üründe değil, o ürünün izlediği tüm süreçte olduğunu öğretti. Üretimin yalnızca içerik değil, kaynak sorumluluğu da olduğunu fark etmem, beni üretimin başladığı yere –toprağa– yöneltti.

Bugün bir girişimci, kimyager, çiftçi ve anne olarak; bilgi birikim ve emeğimi toprak ve tohumla buluşturuyor, özenli ve sorumlu üretimin bütüncül bir yolunu benimsiyorum.

YELBİS; bilimsel disiplini doğaya saygıyla birleştirerek kalite ve güveni odağına alan bir anlayışın yansımasıdır.